14 Haziran 2012 Perşembe

Dilimiz Bütün Dünyayı Vatan Kıldı

Dilimiz Bütün Dünyayı Vatan Kıldı

Resim

Sahnenin önünden çok arkası ilgimi çeker. Alkış alan her başarının gerisinde çile vardır çünkü. Meşakkat, sabır ve muhabbetle kavrulduğunda nasıl helvaya dönüşür orada görürsünüz.

Bu yüzden 10. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları şarkı finalini kulisten izledim. Almanya, Arnavutluk, Azerbaycan, Bangladeş, Endonezya, Fas, Gine, Irak, Meksika, Moldova, Senegal, Tanzanya ve Türkmenistanlı öğrencilerin finalist olduğu gecede anladım ki aslında verici olan biz değil onlardı. Hazinemizin büyüklüğünü gösteriyorlardı bize, dilimizin bütün dünyayı vatan kıldığını... 

Çocukların provalar sırasında Türkçeyle anlaşmaları kadar birbirlerini kıskanmamaları da etkiledi beni. Rekabetle kirlenmeyen bir yarışma ortamı gördüm kuliste ve "Bu çocuklar sadece dil değil, ahlak eğitimi de almış. ''dedim. "Pakistanlı Ahmet Kaya'' lakabıyla medyada geniş ilgi odağı olan Arsalan Nasaer bir kez daha "çeker giderim" demek için oradaydı. Elenerek finale çıkamamasını "Nasip yoktu, onun için gelmedi birincilik. ''sözleriyle değerlendirdi. "Türk halkı seni neden bu kadar çok sevdi?" sorusuna ise "Onlar Ahmet Kaya'yı sevdikleri için beni sevdiler." karşılığını verdi. Diğer çocuklar da onun gibi. ''Kim kazanırsa kazansın, hepimiz kazanmış sayılırız" sloganını içselleştirmişlerdi. Çünkü öğretmenlerini motive eden, derece almak değil hizmete katkı yapmaktı. 

Öğretmenlerin sahne bilgisi yok ama... 

Olayın en ilginç yanı, seyircileri hayran bırakan o performanslara, müzik ve dans bilgisi olmayan öğretmenlerin sayesinde ulaşılmasıydı. İmkanlar, her çocuğa profesyonel eğitici tutacak kadar geniş olmadığından hocalar internetten indirdikleri video ve bant kayıtlarını önce kendileri dinleyip öğrenmiş, sonra öğrencilerini bu seviyeye getirmişlerdi. İcrai sanat eylerken uygulayacakları koreografiyi vermek de onların göreviydi. "Bizim sahne deneyimimiz yok." diye mazeret üretmemişler, derslerden arta kalan zamanlarda ve bazen kendi evlerini stüdyo gibi kullanarak öğrencileriyle ter dökmüşlerdi. Azmin ve samimiyetin nelere kadir olduğunun gizli kanıtlarıydılar. 

Belki de işin zor yanı yarışmacı çocukların seçimiydi. Hem sesi güzel, şarkı söylemeye istekli hem de Türkçesi iyi olanı bulmak durumundalardı. Doğru şarkıyı belirlemek ise ayrı bir meseleydi. Her ezgi, her gırtlağa uygun olmadığı gibi, anadillerinin Türkçe ile akraba olup olmaması da şarkıyı tespitte rol oynuyordu. Özellikle Türkiye ile kültürel bir geçmişi olmayan Afrikalı çocuklarla çalışmak çok zordu. Buna rağmen dil becerisi yüksek olanlardan sunuculuk yapabilecek denli Türkçeye hakim olanlar çıkmıştı. 

Akdeniz yöresinin folklorunu sergileyen ekibin Teksaslı üyesi Sergio Jaimes, ''Türkçeyi seviyorum, öğretmenlerimden dolayı. ''deyince Yunus Emre'nin "Yaratılmışı severim, Yaradan'dan ötürü" sözünü hatırladım. Sadece Sergio değil, konuştuğum tüm çocuklardan edindiğim ortak izlenim, öğretmenlerini sevdikleri için Türkçeyi benimsedikleri oldu. Onlara sınıf geçme endişesinden uzak bir şekilde ailelerinin bir ferdi gibi bağlanmışlardı. Düşündüm de bir başka lisanı Türkçe gibi popüleştirme çabası içine giren bir millet olsa, bizim öğretmenlerimiz gibi ağız dilini gönül diliyle harmanlamadıkça bunu başaramazlardı. 

Öğretmeninin anlattığına göre "Gönül Gurbete Varma" adlı şarkıyı seslendiren Tanzanyalı İbrahim Ally Thabid çok problemli bir çocuktu. Normal şartlarda okuldan atılması gerekiyordu. İdare bu kolay yolu seçmedi, nasıl kazanabiliriz diye birçok projede denedi ve sonunda sesinin güzel olduğunu fark edince, onu müzikle rehabilite etti. Önceden notları çok zayıf olan İbrahim, şimdi sınavlarından 70'in üstünde not alır hale gelmişti. Bu sadece bir örnekti. İbrahim gibi uçurumun kenarından döndürülen, Türkçe ile hayatları olumlu yönde değişen niceleri vardı. Türk okullarında kol kanat gerilen çocukların çoğu üniversite eğitimlerini Türkiye'de almak istiyordu. Şurası açıktı: Türkçe birçokları için yoksulluk ve kimsesizlik tünelinin ucunda bir ışıktı. 

Zaman muhabiri Ayten Çiftçi'nin yardımlarıyla kuliste geçirdiğim zamanın bende en iz bırakan olayını, Silifke yöresi oyunlarını sergileyen Senegal folklor ekibiyle yaşadım. Ellerinde tahta kaşıklar prova yapıyorlardı. Kaşıklardan çıkan sesle öyle coştum ki, ben de denemek istedim. Fakat bir türlü onlar gibi şakırdatmayı beceremedim. Kangou Diop adlı öğrenci halime acıyıp kaşıkları hangi parmaklarımın arasına yerleştireceğimi bana gösterdi. Düşünebiliyor musunuz, kaşık tutmayı bana bir Senegalli öğretti. Mahcubiyetle karışık bir hayret anıydı. Kongou ile karşılıklı oynamanın zevkine doyamadım. 

Şarkının Yıldızları finalinde Türkmenis-tan'dan Ruslan Annamammedov, İbrahim Tatlıses'in 'Gülüm Benim' parçasıyla birinci oldu. Sanatçı bir baba ve ev hanımı bir annenin oğlu olan Ruslan'ın Türkiye'ye ikinci gelişiydi. Şarkı olimpiyatını iki yıl önce de abisi Devran Mamedov kazanmıştı. Bu yüzden kaldığı otelde onu abisi sanıp üçüncü kez yarışmaya katılmasına şaşırmışlardı. Ruslan'ın repertuarında otuz kadar Türkçe parça vardı. İbrahim Tatlıses'i çok beğeniyordu. En büyük hayali onunla aynı sahnede düet yapmaktı. Madalyasını olimpiyatlara hazırlanan herkes adına aldığını belirtiyor ve "Ben Azerbaycanlı veya Iraklı arkadaşım kazanır sanıyordum. Birinci olmama çok şaşırdım. Onlara bu madalya hepimizin, dedim. Bu yarışmanın birincisi yok. Herkes bence birinci oldu. ''diyordu.

'Gönül Yarası' adlı şarkıyla ikinci olan Azerbaycanlı Sema Sultanova, çok sevdiği Mustafa Sandal'ın ona "helal olsun" demesini unutamıyordu. Gönlünde avukatlık mesleği olan Sema, sonuçlar açıklandığında kendisini tebrik eden arkadaşlarını "Sizler de benim gönlümün birincisisiniz. ''diye teselli etmişti. Yarışmada 'Öyle Bir Kara Sevda' şarkısıyla üçüncü olan Endonezyalı Patton Otlivio Latupeirissa da aynı mütevazı tavrı sergiliyordu.

Dilimiz Bütün Dünyayı Vatan Kıldı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder