6 Mayıs 2011 Cuma

Güz Gülleri'nin Ardından...

Ben öyle sira sira inciler gibi sözler dizmeyi, birseyler yazip cizmeyi, hissettiklerimi anlatmayi, kisacasi edebiyat yapmayi beceremem..
Ama kimseden gelmeyince, bu diziye böyle kuru kuru veda etmek yakismaz deyip, beceriksizligime aldirmaksizin müsadenizle bu ise kalkistim..
Sizler de fikirlerinizi, vedanin sizde biraktigi izleri, dizinin size verdiklerini, söylemek istediginiz son seyleri paylasirsaniz biz de vedamizi vefaya dönüstürmüs oluruz...

"Güz Gülleri'nde anlatılan, bu ülkenin en yalın en gerçek hikayesidir..."

Çok farklı bir hikaye başlıyordu Samanyolu'nda.. Yeniye alışmak zaman ister, ama daha ilk bölümünde bağlıyordu bizi bu hikaye kendine..
Jeneriğinden bile elektrik alıyordu bazılarımız..(:D)
Bizi ilk karşılayan karakter: Küçük Bilal..
O küçük ve sevecen simaya hemen ısınıyoruz..
Ardından küçük ve sıcak, bacasından huzur tüten bir aile karşılıyor bizi: Aydın ailesi..
Kaderin cilvesi bu ya, ismi sıfatı olan Aydın ailesinin yolu, yine ismi özünü anlatan Kara ailesiyle kesişiyordu..
Bu iki ailenin hikayesi, ışık tutmayı hedefliyordu bir güz devrine..
1980'de gelen şiddetli sonbaharın, 28 Şubata dek soldurduğu nice güllerin hikayesiydi bu..

Birinci bölümün 'yedekli abdest' esprisi, çoktan yerini alıyordu hafızalarımızda.. Ve Ali Aydın'ın dürüstlüğü, cesareti, bir o kadar da 'yazı-tura' oyunları sevdiriyordu bu karakteri bize..
Güzel ilerliyordu dizimiz velhasıl.. Bir yanda darbe zemininin nasıl oluşturulduğu anlatılırken, diğer yanda solan hayatlara, yaşanan sıkıntılara, gözyaşlarına ve zalim ile mazlumun çelişkisine şahid oluyorduk..

İlk bölüm:

Ali Aydın ve Hazım Kara boğuşuyordu.. Mazlum olan Ali Aydın, merhamet edip öldürmüyordu Hazım Kara'yı.. Fakat zalimde merhamet yoktu.. İlk fırsatta haince arkadan vuruyordu mazlumu..
Ve ilk bölümde Ali Aydın'ın şehid oluşu acıtıyordu yüreklerimizi..
Meryem Aydın'ın Ali Aydın'a veda edişiyle burkuluyorduk:

Ali, uyan desem Sabah ezanı da değil ki kalkıp dikilesin, 'hadi kalk Meryem kuşlar kuzular ayaktayken bize uyku düşmez diyesin..' Oğlun oldu Ali, bir Bilal daha geldi, göremedin..
Hani birlikte kocayacaktık hani torun sevecektik.. Ali, ben de yanına uzansam, birlikte girsek toprağa.. Ben senin acınla nasıl yaşarım Ali, sensiz nasıl nefes alırım?.. Sen ömrümün sebebiydin Ali..
Sana bunu edenler her iki dünyada da olmasın... Kim kıydı sana, kim? Küs mü gidecektin bana? 
Kırgın mı gidecektin? Bir helalini almadan mı ölecektin?..

Tura Ali, tura..
İki tarafı da tura.. Biliyodum da ses çıkarmıyodum eğlen diye.. Küsmedik Ali, Ali'm!.

Allaha ısmarladık...


Son Bölüm:

Yıllar önce gözlerinin önünde canına kastettiği babasının katiliyle boğuşuyordu Bilal Aydın.. Mazlumun zalimden hesap sorma günü gelmişti.. Hani bir zamanlar bir uçurumun kenarında güçsüz görünen Bilal Aydın'dı ya, bu kez de hesaplaşma yerinin bir uçurum kenarı olması pek manidardı..
Fakat yıllar önce Ali Aydın'ın yaptığı gibi, Bilal Aydın da Hazım Kara'yı.. Çünkü merhamet hissi, ona babasından mirastı..
Her nekadar içi yansa da, zalimin zulmüne aynıyla karşılık veremezdi..
Ama zalimlerin de sonunun gelmesi kaçınılmazdı.. Ve düşman bildiği Bilal Aydın onu öldürmese de, yıllarca hizmet ettiği dava arkadaşları, dost bildikleri çekiyordu Hazım Kara'nın ipini..
Mazlumun ilk bölümde ettiği 'ah', son bölümde çıkıyordu zalimden aheste aheste.. Bir Aydın'ın ölümüyle başlayan güz hikayesi, bi Kara'nın ölümüyle son buluyordu..
Yıllar önce Ali Aydın'a veda eden Meryem Aydın, şimdi Hazım Kara'nın son nefesine şahid oluyordu:

Beni affet demiyorum Meryem Aydın.. Affedilecek tarafım yok, biliyorum. Ne desem boş.. Koca bir hayatı zindan ettiğim birisinden helallik de isteyemem.
Şunu bil ki Meryem Aydın, kasabadan beri hem Ali Aydın'ın, hem senin dürüst kişiliğinize hayran olmuşumdur.. Ama bir yalan dünya uğruna beslediğim hırslarım gözümü öyle kör etmiş, vicdanımı öyle köreltmiş ki, içimde insanlık namına ne varsa alıp götürmüş.
Ben hep konakta, köşkte oturdum. Ama hep zindandı hayat bana.. Ben hayatımda sıcak bir aile yuvası nasıl olur hiç bilmedim, yaşamadım..
Meryem Aydın, biliyorum cehennemliğim. Ama yine de düşünmeden edemiyorum..
Eğer beni de bırakıldığım o camii avlusundan senin gibi, Ali Aydın gibi hayırlı birileri almış olsalardı, belki de ben de Yusuf gibi bu vatan için, bu millet için çalışan hayırlı bir insan evladı olurdum..
Eğer benim kanımdan Yusuf böyle olduysa, ben de olabilirdim belki de..


Dizimiz bize bu hazin son eşliğinde, son mesajını veriyordu:

İnsan zaten geçici olan zevklerin peşine neden düşerdi, bu uğurda neden bu kadar canileşirdi ki? Sonunu bile bile, geçici bir hayat uğruna, ebedi hayatı harcamak gerçekten aptalca ve anlamsız değil miydi?
O sondan kim kaçabilir ki? Belki güç zalimlerin görünse de, onları da bekleyen bir ölüm var!..
Hazım Kara gibi, o zalimleri de ölüm bir gün kıskıvrak yakalayacak!.. Ve mazlumun hakkı hiçbir zaman yerde kalmayacak!.. Kendini akıllı ve güçlü sananlar, bu kaçınılmaz sondan kurtulamayacaklardır..

Yalnız dizimiz bir mesaj daha veriyordu:
Hani Hazım Kara'ya henüz küçük bir çocukken, zalimler zümresindekiler değil de, onun dediği gibi, hayırlı birileri sahip çıksaydı, tutsaydılar elinden, belki ortaya bu zalim adam çıkmayacaktı..
Eğer bizler sahip çıkmazsak kıyıda köşede kalmışlara, 'aydın'lığa muhtaç gönüllere, başkaları sahip çıkar ve çekinmeden 'kara'nlığa boğar o gönülleri..
Öyleyse en az şer fikirlilerin davalarına sadakat gösterdikleri kadar, sadık olmalıyız biz de davamıza.. Bizler geriye çekildikçe, 'Kara'lar ön saflarda bizim adımıza yerlerini alacaklar..

Evet, uzun lafın kısası, dizimizden çok şey öğrendik.. Tüm ekibe bize bu diziyi sundukları için teşekkür ediyoruz..
Gönül isterdi ki daha uzun ömürlü olsun dizimiz.. Müzikleriyle, Replikleriyle, Hikayesiyle, Oyuncularıyla gönlümüzde taht kuran biricik dizimizi hiç unutmayacağız ve bu ekibi çok özleyeceğiz..
Başka güzel yapımlarda tekrar buluşmak ümidiyle...



Alıntı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder