29 Ocak 2012 Pazar

Set Üstü Hayatlar

Ekranda dönen dizilerin adı değişiyor belki, ama sette çalışan işçilerin dramı hep aynı. Şoföründen ışıkçısına, kostümcüsünden çaycısına, ağır çalışma şartları altında eziliyorlar. Milyonları hikâyelerine ortak eden emekçilerin kendi hikayelerini bilmiyor hiç kimse. Öğrenmek için bir günlüğüne set işçisi olduk. Kâh dondurucu soğukta yerleri süpürdük kâh reflektör tutup yolu kapattık birlikte.

Resim

'Değiştir hanım şunu, sıkıldım', 'Bu saate kim izler?' 'Bitmek bilmiyor, uykum geldi.''Bir hata daha buldum. ' 'Yine hata; gece-gündüz karıştı.' Yerli dizilerin bol izlendiği evlerde duyulması muhtemel diyalogların başında geliyor bu cümleler... Fakat hiç hatırlamadığımız ve ıskaladığımız bir şey var bu dizilerde... Bizler esas oğlan ve esas kızın aşkıyla ilgilenirken, jenerikten akar gider aslında hikâyenin gerçek kahramanları! Koca reklam tabelalarının yanına sıkıştırılmış küçük puntolardır onlar... 

O ışıltılı dünyanın ardındaki dramlara bakmadan sıcak odalarımızdan eleştirdiğimiz, yayından kaldırılan dizilerin emekçileri. Yani 'set işçileri'... Ortaya koymaya çalıştıkları hikayenin silik kahramanları onlar. Ağustos 2009'da Zaman Cumaertesi ekinde yayınlanan 'Figüran Pazarı'ndan insan manzaraları' başlıklı haberin ikinci ayağında bu kez de 'set işçilerinin dramı'na ışık tutmaya çalıştık. Sadece öldüklerinde birkaç satır habere konu olan; şoförü, ışıkçısı, çaycısı, kameramanı ve kostümcüsü... Onlarla bir gün yaşadık. Hem de 'işçi' olarak. Çocuğunu haftada sadece 2 saat görebilen babalar, boşanmak isteyen karısını üç kez otogardan getiren ancak dördüncüsüne yetişemediği için dağılan yuvalar, sigortasız zorlu çalışma şartları... Ve en önemlisi dizi yayından kaldırıldığında onca insanın işsiz kalması. 

Gazeteci olduğumuzu sadece yapımcıya söyledik. Bu yüzden de habere konu olan dizi ve isimleri, zarar görmemeleri için vermiyoruz. Zira Türkiye'deki set ortamları aşağı yukarı aynı. Girdikten sonra bir an önce çıkma isteği uyandıran setlerde tüm çalışanların dediği gibi tek bir şey düşünüyor insan: "Bu iş yapılmaz, Allah yardım etsin." 

"Yedek çamaşır getirmeyi unutma" 

Onların ne zaman biteceği belli olmayan bir günlük koşuşturması sabahın erken saatinde, 07.00'de Taksim'den binilen serviste başlıyor. Mekan; Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi yerleşkesi içinde bulunan eski cezaevi. Kostüm ve ekipmanları taşıyan kamyonların çekim mekanına ulaştığı bilgisi geliyor ilk olarak. Bir-iki koltuğun boş olduğu arabada gözü açık kimse yok. Bir gün önce saat 02.00'de biten çekimlerden hepsi yorgun düşmüş. 'Sen kimsin, neden bindin bu araca?' diyen yok... Cezaevinin önüne geldiğimizi 'Haydi arkadaşlar, hoca gelmeden seti hazırlayalım!' bağrışmalarından anlıyoruz. Set amiri ile tanışıyorum. Buralarda her şey ondan soruluyor. 'Hoş geldin. Burada bana bağlı çalışacaksın. İlk olarak kamyonları boşaltın arkadaşlarla..." Herkes bir işin ucundan tutuyor. Unutmadan! En önemli şeyin malzemelere sahip çıkmak olduğu tembih ediliyor. Takozlar, çantalar, ağırlıklar, kum torbaları vs... Hava buz kesiyor ve çay kazanının şırıltısı insanın içini ısıtıyor. Evden getirdiğim, getirmem için sıkı sıkı tembih edilen içinde yedek iç çamaşırlarının bulunduğu poşeti bir köşeye koyuyorum... Gelmeden önce telefonla arayan prodüksiyon ekibinden bir görevli, 'Biz sana çizme, yağmurluk ve eldiven veririz. Sen üzerini çok sıkı giy. Yedek iç çamaşır getirmeyi ihmal etme' demişti. Simit ve açmadan oluşan bir sabah kahvaltısı... Bu arada görev dağılımı yapılıyor. Ne mi yapıyorum? Her işi... 

"Çekimin ne zaman biteceğini sormayacaksın!" 

Herkes elinden geldiği kadar birşeyler öğretmeye çalışıyor. Özellikle de set amiri. "İlk gelene iyi davranmak lazım. Yoksa çalıştırmaya adam bulamıyoruz. Hemen kaçıyorlar.." diyor. Ancak benim; 'Set tahminen ne zaman biter?' sorum yüzlerdeki ifadeyi bir anda değiştiriyor. Meğerse setin ne zaman biteceğini sormak, küfretmekle eş değer sayılırmış. Sorulmazmış. Takozları topla, şaryoyu kur, reflektörü tut, kabloları topla-bağla, yönetmene çay ver, yerleri süpür, onu getir, bunu götür... Hepsini anladım da, 'Yolu kapa!' komutu en zor olanıymış. 'Çekim var, birkaç dakika bekleyin...' dediğinizde onlarca soru geliyor vatandaştan; Hangi kanal? Ne çekiyorsunuz? Kim oynuyor? Ne zaman yayınlanacak? vs... Bununla da kalmayıp bir de 'Siz dizi çekeceksiniz diye burda beklemek zorunda mıyız kardeşim!' diyenler. Herkese izah etmeniz gerekiyor olup biteni. Bir planı bitirip öbürüne geçmek ve gün ışığından azami derecede istifade etmek için bir saniye bile durmuyor ekip. Doksan dakikayı bulan dizi sürelerinin çalışanları ne denli etkilediğini burada görmüş oluyoruz. Sürekli bir telaş ve koşturma... 'Kanal kaset bekliyor' cümlesi olumsuz her konuşmanın sonuna ekleniyor. 

Koşarak yemek, beş dakikada çay 

Set amirinin, 'ekibin yarısı yemeğe gitsin' demesi, o ana kadar duyduğum en güzel cümle. Bardakta çorba, ekmek arası köfte ve döner için kuyruğa griyoruz. Bir an önce yiyip geride kalanların da gelmesi için acele etmemiz gerektiğini hatırlatıyor bir meslektaşım! Kiminle sohbet etsem ağız birliği etmişcesine 'Bu iş yapılmaz!' cümlesini duyuyorum. İyi de o zaman neden buradasınız? Kimi evlenmek, kimi evini geçindirmek, kimi de hasta annesine bakmak için çalışıyor...

Evlenmek demişken, bir set çalışanının söyledikleri sosyal hayatlarının yok denecek kadar az olduğunu doğruluyor. 'Ben pek çok dizi setinde çalıştım. Başta yönetmenler olmak üzere çoğu çalışanın ikinci evliliğini yaptığını biliyorum. O yüzden evlenmeye korkuyorum.' Ardından da tanık olduğu bir olayı anlatıyor beş dakikalık çay sohbetinde. Bir arkadaşının hanımı eşinin çalışma saatlerinden şikayatçiymiş. Hanımı üç kez evden kaçıp başka bir şehirde yaşayan annesinin yanına gitmek için teşebbüste bulunmuş. O her seferinde 'tamam düzelecek' diyerek ikna etmeyi başarsa da dördüncüsünde yetişememiş ve eşi gitmiş. Tabii sonu malum, ayrılmışlar. Her ne kadar şartlar zor olsa da katlanmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Tek istedikleri sosyal güvence ve insanca bir hayat... 

"Boş boş gezmeyin daha 10 sahne var!" 

Ne yaparsanız yapın, yönetmeni ve prodüksiyon görevlilerini mutlu edemiyorsunuz. Oyuncu kaprisleri bir kenara, sürekli bir işin ucundan tutmanız isteniyor. Yönetmen, ancak setin bir makine gibi işlediğini gördüğünde gülüyor. İçerideki çekimler devam ederken dış çekimlerin bitmesi için ekip ikiye bölünüyor. Bu durum pek çok dizide böyle. Gün ışığı önemli. Dramanın akışına göre bazen iki ekip ayrı ayrı yerlerde çalıştırılıyor. Yetişmesi gereken bir kaset var çünkü. Bu arada cezaevi çekimleri sürerken ekibin bir bölümüyle bir başka semte doğru yol alıyoruz. Gece geç saatte buluşmak üzere oradaki arkadaşlarla vedalaştık. Bir gecekondu... Dış çekim, iç mekan, geniş plan, yakın plan... Gece geç saatlere kadar süren çekimlerin ardından servis, belli güzergahlara bırakıyor çalışanları. Soğuk bütün vücuduna işliyor insanın. Kalorifer peteğinin dibinde ancak üç saat sonra kendime gelebiliyorum. Ne diyelim; 'Allah yardımcıları olsun..' Tabi bir de çalışma şartları düzgün, çekim süreleri kısa ve sosyal hakları verilmiş bir set diliyorum onlar için... 

Dizilerin silik kahramanları... 

"Dostluklar, arkadaşlıklar, aşklar, hastalıklar, doğum günleri ve daha neler neler... Her şey sette yaşanır onlar için. Onların 'küçük dünyası' olmuş set.. Bir set mesaisi aşağı yukarı 18 saatti buluyor. Sadece uyumak için gidiliyor evlere. O da bazen 3 bazen 5 saat.... Farkında olmadan hayatlarından o kadar çok şey veriyorlar ki... Sosyal hayatlarını, ailelerini ve değerlerini bir kenara bırakmak durumunda kalıyorlar. Hep bir özlem... Büyük bir ailenin içinde olduklarını düşünseler de içi boş bir fanusta geçiyor zaman. Gündeme ait ne varsa orada öğreniyorlar. Van depremini, Libya'daki iç savaşı ve şike iddialarını... Film çekerken ortaya koymaya çalıştıkları hikayenin silik kahramanları olduklarından bihaberler... 

Cüneyt Arkın bizi tutardı 

Kemal Sunal, Cüneyt Arkın, Ali Şen, ve Tekin Akmansoy gibi pek çok usta isimle çalışan 30 yılık set işçisi İ.Y. başından geçen olayları şöyle anlatıyor: "Set zor iştir. Bütün mekanı ve ekibi hazırlarsınız. Ağır iştir bizimki. Bedene dayalı bir iş. Sağlık imkanlarının iyi olması gerekir. 18 yaşından beri setlerdeyim. Çok şey gördüm. Ama unutamadığım iki önemli anım var. Bir gün Cüneyt Arkın'ın setindeyim. Yemek dağıtıldı. Ona da getirdiler. Beni yanına çağırdı ve ne yediğimi sordu. Kendisine gelen yemek ile bizim yediğimizin farklı olduğunu öğrenince prodüksiyondan birini çağırdı ve "Herkese aynı yemeği getirin!" diye fırça attı. Bir de Ali Şen'in Atlar dizisini çekiyorduk. 'Ne yapıyorsun?' diye sordu. Ben de anlattım. "Sana baba nasihatı bu işi yapma." dedi. Sosyal hayatımız yok gibi, eve zaman ayıramıyoruz. Bu saatten sonra yapacak başka bir mesleğim de yok." 

Dizi yayından kalktı, düğün takılarını yedik 

Reyting almadığı gerekçesiyle yayından kaldırılan pek çok dizi dramları da beraberinde getiriyor. Setlerde ışık görevlisi olarak çalışan K.K adlı bir çalışan başından geçeni şöyle anlatıyor: "2007 temmuz ayında diziye de güvenip evlendim. Evlendiğim gibi dizi yayından kalktı. 6 ay işsiz kaldım. Bu sürede 'bugün yarın' diyerek yeni çekeceğimiz diziyi bekledim. Bu 6 ay içerisinde düğünde takılan takıları bitirdik. Bununla da kalmadık, herkese borçlandık. Halen o borçları ödemeye uğraşıyorum."


Set Üstü Hayatlar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder