20 Nisan 2012 Cuma

Deryalar Damlalardan Oluşur

Hiç unutamayacağım insanlardan birisi muhterem Mehmet Kırkıncı Hoca'nın rahmetli babası, Celal Efendi'dir.

Resim

Celal Efendi, Medine'de mücâvir (mübarek bir yerde inzivaya çekilip ibadet eden, kendini o yerin hizmetine adayan), kıymetli bir insandı. Orada vefat etti ve oraya defnedildi. Yanına gittiğimde çok yaşlanmıştı. İlerleyen yaşına ve rahatsızlıklarına rağmen namazlarını aksatmıyor, sünnetleri de ayakta kılıyordu. Ama oturup kalkmakta zorlandığı için namazlarını yatağının yanında kılıyor; ayağa kalkabilmesi için yatağa tutunması gerekiyordu. Bu şekilde tamamladığı bir namazdan sonra bana demişti ki: "Hocam, ben böyle namaz kılarken yatağa tutunarak kalkıyorum, oluyor mu namazım?" O tabloyu hiç unutamayacağım. O ne güzel şuur.. her şeye rağmen kulluğunu gereğince eda etmeye çalışmak; ama yine de yaptığıyla yetinmemek ve daha iyisini aramak.. 

Evet, namaz bizi ahirette kurtaracak bir sermayedir. Onun için namaz hususunda çok hassas davranmak gerekir. Allah (celle celâlühû) onun kıymetini ruhlarımıza duyursun ve eksiğiyle gediğiyle namazlarımızı kabul buyursun. 

O koca koca deryalar da, engin çağlayanlar da göklerden gelen mini mini damlalardan oluşur. Daha rüyanın başında deryayı görmek isteyenler, ömür boyu hep rüya görür dururlar. 

Allah Teâlâ, yaptığı işleri yaparken sizin markalarınızı basıyor üzerlerine. Siz zannediyorsunuz ki, biz yaptık. Hâlbuki çok iyi bilmek lazım: Her şey ısmarlama bir yerden çıkıyor. Sahip çıkıp zulmetmemek lazım. "Muhakkak ki şirk pek büyük bir zulümdür." (Lokman, 31/13) Evet, Allah'a ortak koşmak, icraatında başkalarının tesirini kabul etmek en büyük bir zulümdür. Oysaki bizim davamız tevhid davasıdır. Biz oturur kalkar "Allah birdir" deriz. "Allah birdir" derken O'nun bazı icraatını kendimize mal etmenin âlemi ne? 

Hz. Aişe validemiz, "Kendini iyi ve hayırlı zanneden iyi ve hayırlı değildir; kötü ve günahkârdır. Kendini kötü ve günahkâr kabul eden de iyi ve hayırlıdır." diyor. Bu mübarek söz, üzerinde genişçe durulması, tahlil edilmesi gereken bir vecîzedir. Evet, kendini ehl-i ihsandan zannetmek; umumi manada, her halini, kalbi, içi-dışı, davranışları ve düşüncelerini güzel kabul etmek; ya da kendisini, Allah'ı görüyor gibi O'na kulluk yapan veya bu duyguyu yakalayamamışsa bile Allah'ın onu gördüğü şuuruyla davranan hayırlı bir insan bilmek demektir. İşte, kendini bu manada bir insan zanneden şahıs aslında kötü ve günahkârdır. Böyle düşünen bir insan temelde kötülük yoluna girmiş sayılır. Çünkü böyle bir insan kusurunu göremez. Ve dolayısıyla hiç farkına varmadan iyilik yolundan ayrılır, kötülük yoluna girer.

Ben Değişmem, Ben Buyum! 

"Ben değişmem, ben buyum." diyen kimse hiç değişmez. Çünkü değişmeye niyeti yoktur. "Ben değişmem, ben buyum." sözü bir bakıma doğrudur. İnsanlar hiçbir zaman bütün bütün değişmezler. Çok ciddi presten geçseler bile kendi hususiyetlerini hâlâ üzerlerinde barındırırlar. Yani, üzümün şırası üzüm şırası olur.. kayısınınki kayısı şırası. Arpanınki de boza olur. Hepsi de sıvıdır, hepsinin ekşi, az buruksu tatları vardır. Birbirine benzerler; ama yine de kendilerine ait bazı hususiyetleri vardır. İşte bu söz "Herkes kendidir." manasına bir bakıma doğrudur. 

Fakat insanlar hiç değişmez de değildir. "Hiç değişmez." derseniz peygamber gönderilmesinin bir anlamı olmadığını da iddia etmiş olursunuz. Çünkü onlar, potansiyel insanı mükemmel insan seviyesine çıkarmak için gönderilmiştir. İnsanın içindeki bir kısım istidatları ateşleme, fitilleme maksadına matuf gönderilmişlerdir. Onlar, insanları terbiyeye tâbi tutarlar. Rehabilite ederler. Böylece sadece dış görünüş itibariyle, zahiren insan görünen fertler hakiki insan haline gelir. Ama herkes kendi istidadı çerçevesinde kalır; kendi kemâlât arşına ulaşır; daha ötesine gidemez. 

Evet, her fert terbiye ile işe yarayacak hale, cennete ehil keyfiyete gelebilir. Her insan cehennemden kurtulabilecek seviyeye yükselebilir. Herkes, insanlara faydalı olabilecek dereceye çıkabilir. Enbiyanın gönderilmesi de buna delalet eder. Allah'ın Kur'ânı Kerim'de değişik yerlerdeki emirleri, fermanları onu gösteriyor. İnsan potansiyel olarak Ahsen-i takvîm (en güzel suret) üzere yaratılıyor. Dolayısıyla bu manada "Ben değişmem, mahiyetim bu, Allah beni böyle yaratmış." diyen insan kendine mazeret arıyor demektir ve bu söz kat'iyen doğru değildir.

Henüz Yolun Başındayım 

Peygamberlik davasının vârisleri belli ölçüde payelerini bilirler; çünkü onlar pek çoğu itibarıyla, mahviyete kilitlendiklerinden dolayı "Benim üstümde daha çok mesafe var." derler. Onlar hakkında ikrâm-ı ilahî ve ihsân-ı ilahî, Allah'ın nasip ettiği pek çok lütfu gizli tutması, ikramları ketmetmesi şeklinde tecelli ettiğinden; şu zamanda yaşayan bir arkadaşımızı Şah-ı Geylanî'nin yanına koysalar, Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) huzurunda aynı rahle-i tedriste oturtsalar, yine o der ki "Benim önümde çok yol var; ben yolun başındayım." Mesleğimiz itibarıyla böyle olması da gereklidir.

Haberin Devamı İçin Tıklayın


Deryalar Damlalardan Oluşur

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder